Şenlik, 1850 yılının yaz aylarında Çıldır’ın Suhara (Aşıkşenlik) Beldesinde dünyaya gelmiştir. Babası, köyün yerli ailelerinden Kadirgillerin Molla Kadir’dir.Çiftçilikle uğraşan ve kümes hayvanlarına çok meraklı olan Kadir, orta halli bir köylüdür. Şenlik’in annesi Zeliha, okuma yazma bilen, zeki görgülü ve bilgili bir kadındı.
Sabah namazında evine dönmekte olan Molla Kadir’i kapıda karşılayan köyün ebe kadını, bir oğlunun olduğunu müjdeleyerek, “hasene”(hayır) vermesini söyler. Ebe kadının hasene sözünü heyecandan hasan şeklinde anlayan Molla Kadir, çocuğuna “Hasan” diye seslenir. Böylece çocuğun adı Hasan kalır.
Aradan yıllar geçer, küçük Hasan büyür, 11-12 yaşlarına gelir. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber önüne kattığı koyunlarla köyden çıkar, akşama kadar dağlarda çayırlarda koyun otlatırdı.
Çıldır uzun yıllar Rus işgalinde kalmış, iki devlet arasında sınır oluşturan bir bölge olarak, zaman zaman birçok savaşa sahne olmuştur. Ardı arkası kesilmeyen bu savaş ve göç felaketler, halk dilinde yanık destan ve türkülerin oluşmasına sebep olmuştur. Genç yaşta ölen yiğitler, muradını alamayan genç kızlar, babalar, analar, dedeler, yetim yavrular, bu deyişlerin konularıdır. Birçok evliya ve şehit menkıbeleri anlatılır. Dağlar ve ovalar isimsiz şehit mezarlarıyla doludur.
Uzun kış geceleri, bütün Doğu Anadolu köylerinde olduğu gibi suhara’da da ağıt destanlarının söylenmesi ve şehit menkıbelerinin anlatılmasıyla geçirilirdi. Bazen de köy imamının okuduğu, Ahmediye, Battal Gazi, ve Hz. Alinin cenkleri gibi dini kahramanlık kitapları dinlenirdi. Aşıklar, hikayelerini, bayatı ve türkülerini bu olaylar üzerinde koşar, gençler bu duygularla yetişirlerdi.
Küçük Hasan gözünü açıp çevresine baktığı zaman bu olayları görmüş, yurduna, milletine koşulan bu bayatıları, türküleri, destanları ve hikayeleri işitmişti. İşte Hasan’ı çağının büyük aşığı yapan çevresindeki bu olaylar ve bu ortamdı. Edebi kişiliği yurt mücadelesi duyguları içerisinde gelişmişti. Akşamları evinde aşını ekmeğini yedikten sonra bütün köy çocukları gibi, babasının elinden tutup ya aşık meclisine veya cenk kitaplarının anlatıldığı komşu odalarına giderdi. Geceleri buralarda anlatılanları büyük bir merakla dinleyen Hasan, gündüzleri bunları hayal eder, uzun uzun düşüncelere dalardı.
Hasan 14 yaşına geldiğinde, onda büyük bir av tutkusu başlamıştı. Babasının av tüfeğini alır, Karasu’nun geçtiği “Kulaklar” denilen yerde pusuya girer. Saatlerce yabani ördek beklerdi. Yine bir ikindi zamanı, Kulaklar’da pusuya yatar. Bir kaç saat sonra, üzerine bir ağırlık çöker, uyur-uyanık bir halde rüyalar alemine dalar. İkinci günün akşamına kadar burada kalır. Hasan’ın eve dönmediğini gören babası, köy halkı ile birlikte oğlunu aramaya başlar. Hasan’ı baygın bir halde bulurlar. Yaşadığı alemden uyandığına pişman bir halde, etrafına toplanan halkı süzer. Köyün imamı’nın, “Oğlum Hasan sana ne oldu, neden böyle duruyorsun, niçin konuşmuyorsun?” demesi üzerine, Hasan, Şu sözlerle cevap verir;
Rüya-yı alemde yattığım yerde
Neçe yüzmin hayal güşuma geldi
Üğbe üç cismine saldı ateş
Sevdiğim salatın düşuma geldi
Aynına geymişti gaflet lüzum
Kör oluban açmayaydım gözümü
Bir tagayyır keyfte gördüm özümü
O kadar möhübbeti hoşuma geldi
Şenlik’em hakine gettim yüzünen
Bir kelme danıştım şiirin sözünen
Hayıf ki bakmadım kıyar gözünen
Sürahi gameti karşıma geldi
Hasan’ın sözleri bitince köy imamının sevinçle gözleri ışıldar. Kadir Ağa’nın kulağına eğilerek göz aydını verir. Öteki köylüler bundan bir şey anlamazlar, Hasan’ı eve getirirler. Bilgiç bir kişi olan köy imamı Hasan’ı karşısına alarak, “Hasan, biraz önce bize bir türkü söyledin, sevdiğin salatından bahsettin. Bunu bize anlat bakalım, nasıl gördün, türkünün sonunda tapşırdığın “Şenlik” kimdir?” diyince, evde bulunan köylülerin hayretli bakışları önünde ikincitürküsünü söyler:
Yığılın ahbaplar yaren yoldaşlar
Bir sağalmaz derde düştüm bu gece
Hikmet-i pir ile ab-ı zülalden
Kevser Bulağından içtim bu gece
Kudret mektebinden verdiler dersi
Zahirde göründü arş ile kürşü
Hıfzımda zapt oldu Arabi farsi
Lügat-i imrani seçtim bu gece
Sefil Şenlik Hak’tan buldu kemali
Bu fikirle vasf-ı halin demeli
Bedirlenmiş gördüm güzel cemali
Tagayyır hal oluf şaştım bu gece
Hasan, bu rüyalar aleminde, pir elinden bade içerek, sevdiği sanatına olan aşkını, hem de şairlik kudretini bulduğunu anlatmaktadır. Ayrıca ilahi kudretten Arapça, Farsça ve İmran (İbrani) dilini öğrendiğini, tanrı’nın cemalini gördüğünü haber verir. Bu günden sonra Hasan “Aşık Şenlik” adıyla bilinip tanınmaya başlar. Yöre halkı bu “Badeli Halk Aşığı” nı görüp dinlemeye gelir. Düğün ve derneklerine Aşık Şenlik’i çağırırlar. Ünü hızla etrafa yayılmaya başlar.
Gizlice sevdiği Huri adlı kızın başka bir köye gelin gitmesi Şenlik’i çok etkilemiştir. Bu ayrılığın acısı şiirlerinde açık bir şekilde görülmektedir. Bir müddet sonra aynı köyden Abdullah’ın kızı Mürüvet’le evlenir. Çocukları olmayınca üç yıl sonra ikinci defa, yine Suhara’dan eski sevgilisi Huri’ye benzettiği, Kral Hasan’ın kızı Huri ile evlenir. Fakat aşık gönlü ikinci evliliğinde de huzuru bulamaz.
Karılarının kavgaları, evde yarattıkları huzursuzluk, Şenlik’i canından bezdirmiştir. Daima mutluluğu arar, fakat gerçek hayatta bunu asla bulamaz. Bu yüzden olacak ki, tasnif etmiş olduğu hikayelerinde kahramanları iki sevgiliyle mutlu yaşatmış, böylece kendi bulamadığı mutluluğu ve aile huzurunu kahramanlarına vermiştir.